ALLAH ORDUSUNUN ÖNCELİKLE VE
HERŞEYDEN EVVEL HEDEFİ
Allah eri ve Allah ordusu diye vermeye çalıştığımız kelime Kur'anî
ifadeyle "Hizbullah"tır. Bu ise taraftar anlamındadır. Bu tabir
Kur'an'da iki kez
geçmektedir. Birinde Mücadele sûresinde geçiyor. Ortaya koyduğu durum ve
söz konusu ettiği olay, mü'minlerle kâfirler arasındaki sevgi
olmaktadır. Yani sözkonusu âyette mü'minlerle kâfirler arasında böylesi
bir durumun olamayacağı konusu dile getirilmektedir.
Diğer âyet ise Mâide sûresinde geçiyor. Burada Allah'ı, Rasûlü'nü ve
mü'minlerini veli
ve dost edinmenin gereği bildiriliyor.
Rabbimiz
Mücadele sûresinde şöyle buyuruyor:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın
ki, onlar Allah ve Rasûlü'ne karşı başkaldıran kimselerle bir
sevgi (ve
dostluk) bağı kurmuş olsunlar. Bunlar ister çocukları, ister
kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları)
olsalar dahi, onlar öyle kimselerdir
ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden
bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere
sokacaktır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş,
onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın taraftarı
(hizbi, ordusu, askeri)dir. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın askeri
olanlar
(fırkası olanlar) kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
(Mücadele
sûresi, âyet: 22.)
Yüce Mevlâmız Maide sûresinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Kim Allah'ı,
O'nun Rasûlü'nü ve mü'nıinleri dost edinirse (bilsin
ki)
galip (üstün) gelecek olanlar, yalnız Allah'ın taraftarlarıdır." (Mâide
sûresi, âyet: 56.)
Şimdi buna göre, Allah nizamını hakim kılmak isteyen erlerin hedefi
şu
olacaktır:
1-
Öncelikle Allah ve Rasûlü'ne düşman olanlara açıklan dost olamayacağı
gibi, içten de ona bir sevgi beslemeyeceklerdir.
2-
Mü'minleri açıktan sevecek, dostluk besleyecek, içten muhabbetini
sürdürecektir. Bu dostluğu veren
ve taşıyan mü'minler, şu nitelikleri taşırlar.
Kamil bir iman, namaza devamlılık, Allah'a rükûda devamlarının yanında
mallarının zekatını ihmal etmezler. Nitekim Rabbimiz buyuruyor:
"Sizin
dostunuz (kendileriyle her zaman birlikte hareket edeceğiniz
güç ve güçler) ancak Allah, O'nun Rasûlü ve namazlarını kılan, zekatlarını
veren, rükûa varan mü'minlerdir."(
Mâide sûresi, âyet: 55.)
Bu sayılanlar
imanın gereklerindendir. Şayet bunlardan imanı bozacak ve ona zayifet
verecek bir şey meydana gelirse ya da namaz kılma olmaz,
zekat vermek bulunmaz ise, bu
manadaki kimseler ile ne bir dostluk kurulmalı, ne de bunlara
bir sevgi gösterilmeli.
Kim bir kimsenin sadece güçlü olması, makam sahibi bulunması veya
başka bir şeyden ötürü
mü'mini bırakıp, bu anlamdaki kimseleri dost edinir
ve bunlara sevgi beslerse, ya da
namazını kılmayan, zekatını vermeyen birilerini dost edinirse, o
kimse veya kimseler Allah erleri veya ordusu diyebileceğimiz
"Hizbullah" arasında yer alamazlar.
Yine kim sevgi ve dostluğunu, iman, namaz ve zekat üzerine kurulmamış
bir parti, dernek, cemaat, kuruluş, lider, toplum veya aşirete ait
kılarsa veya bunları gizliden gizliye içten severse, bu kimselerde
"Hizbullah" sınıfına giremezler. Bunlar ile ilgileri yoktur.
a- Dostluk ve sevgiyi sadece ve sadece İslâm'a bağlı ve İslâm'ı
yaşayan kimselere
karşı gösterir, başkasına değil.
b-
Kişi, böyle bir kararlılığa girmeden başarı ve kurtuluşa
erişemeyeceğini kesinlikle bilmelidir.
Zira,
"Kişi sevdiğiyle beraberdir" hadisi bu gerçeği dile gelirmektedir.(
Buharı ve Müslim. Askalanî bunun meşhur bir hadis olduğunu söylüyor.)
Çünkü hadisin geliş yolları çoktur. Kimi alimler: "Onları sevmesi,
onlar
gibi amel etmesi ve davranması"
diye hadisi yorumlamışlardır.
Diğer bir hadislerinde Rasülüllah (a.s.) şöyle buyuruyorlar: "Her kim
İslâm cemaatından bir karış ölçüsünde ayrılırsa, o kimse kesin olarak
boynundan (üzerinden) İslâm'ı savunma görevini çıkarıp atmıştır. Ancak
tekrar bu görevi yüklenenler bunun dışındadırlar. Her kim de bir
cahiliyye davasıyla ortaya çıkarsa (soy-sop, ırk iddiasıyla hareket
ederse),
o da cehennemde bir araya gelecek olanlardandır.
Bu
arada, birisi Rasûlüllah'a şöyle bir soru sordu: "Eğer namaz
kılar ve oruç tutarsa da
yine mi cehennemliktir?"
Rasûlüllah
(a.s.) şu cevabı verdiler: "Evet, namaz
da kılsalar, oruç da tutsalar yine cehennemliktirler. O halde, Allah'ın
sizi müslüman ve mü'min diye adlandırdığı davayı kendinize dava
edinin ey Allah'ın kulları!.."(Tirmizî, Ncsaî, İbn Huzeyme ve İbn
Hibban sahihlerinde rivayet
etmişlerdir. Hakim bu hadisin
Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir.)
Hele bir
düşün. Maide sûresinde "Hizbullah" ifadesinin geçtiği ayet,
daha önceki konularda anlattığımız ve
mealini verdiğimiz şu iki ayetten sonra nazil olmuştur: "Ey
iman edenler, içinizden kim dininden geri döner
{irtidat eder)se,
Allah da (yerine), kendisinin onları sevdiği, onların
da kendisini sevdiği,
mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise
güçlü ve onurlu, Allah
yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından
korkmayan bir topluluk (kavim) getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır.
Onu dilediğine verir. Allah
(rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. Sizin
dostunuz, ancak Allah, O'nun Rasûlü
ve namazlarını kılan, zekatlarını
veren, rükûa varan mü'minlerdir. Kim
Allah'ı, O'nun Rasûlü'nü ve iman edenleri veli (dost)
edinirse, hiç şüphe yok ki, galip gelecek olanlar,
Allah'ın taraftandırlar." (Mâide
sûresi, âyel: 54, 55, 56.)
Ayet-i kerimeler arasındaki bağlantı ve uyum şunu gösteriyor. Bütün
bunlar birbirlerinin tamamlayıcısı niteliğini taşımaktadır. Sondan bir
önceki âyet, Allah
erlerinin niteliklerini açıklıyor.
O halde Allah'ın nizamını hakim kılmak isteyen Allah yolunun askerinde
bulunması gerekli olan bazı belirgin nitelikler vardır. Şimdi bunları
özetleyelim.
Allah için sevmek, Allah'ın sevdiği nitelikleri üzerinde bulundurmak.
Mü'minlere karşı şefkatli davranırken, kâfirlere karşı da amansız şiddet
göstermek. Herhangi bir kınayıcının kınamasına altırmaksızın ve endişeye
kapılmaksızın cihad etmek. Sevginin de değişik yolları bulunmaktadır.
Mutlaka bunlara da sarılması gerekir.
Mü'minlere
karşı şefkatli davranmayı sürdürürken, mutlaka bağışlayıcı
ve yumuşak olmalı. Şefkatli davranmak için gerekli olan ne ise onu da
yapmalıdır.
Kâfirlere karşı da hiç ödün vermemeli. Kesin tavır ortaya konmalı.
Şiddeti hiç bir
vakit elden bırakmamalıdır. Bunun da gerçekleşmesi neyi
icabettiriyorsa, o yapılmalı.
Cihadın birçok nevileri vardır. Biz tüm bunları Allah erinin Ahlak ve
Kültürü kitabında ele aldık. Buna göre Allah erinin şu hedefe fazlasıyla
eğilmesi gerekir:
Bizzat
ahlâkın tüm yönlerini bünyesinde toplamak.
Cihad, Allah erinin ahlakî yönden bütün çeşitleriyle şahsında bulundurması
gereken başlıcı bir ahlâktır. Bu, sadece Allah'ın kelimesinin ve
nizamının yücelmesine yönelik bulunmalıdır. Bu cihad ister siyasi,
ister malî,
ister askeri, ister eğitim veya dil
ile
ilişkili olsun, aralarında hiç bir fark
yoktur. Yeter ki hedef
Allah'ın kelimesinin yücelmesi olsun.
Bir bölgede İslâmî hükümler ile hükmedilmediği sürece, Allah'ın
kelimesi yani nizamı yücelmez. Ya da tüm İslâm dünyasında İslâmi
hükümler
çerçevesinde hükmedilmedikçe, yine Allah'ın kelimesi yücelmiş olamaz.
Aynı zamanda
dünyada tüm şer ve kâfir güçler İslâm'a boyun eğecek duruma
gelmedikçe, Allah'ın kelimesi önünde boyun cğmedikçe yine Allah'ın
kelimesi yücelmiş olamaz.
Bir müslüman düşünün, bu anlamda bir arzusu ve niyeti yoksa, sonra
da bu manada
Allah'ın kelimesinin yücelmesi için iş ve harekette birlikte
hareket etme yoksa, kendi
bölgesinde Allah'ın devletini kurmak, İslâm dünyasında müsülmanların
birliğini gerçekleştirmek, tüm dünyada ise, Allah'ın kelimesine
insanların boyun eğmesini sağlamak gibi bir endişeye ve sıkıntıya
girmekten uzak ise, böyle bir kimsenin Allah nizamının hakimeyitini
sağlamak için bir er olma niteliği
yoktur. Bu kimse bunun temsilcisi de olamaz.
Şimdi bu bölümde sana takdim ettiğimiz bir sonucunu şöyle verebiliriz:
Gerçeklen Allah erinin üç ana hedefi vardır:
a- Allah'ın devletini kurmak için çalışma arzusu. İslâm'a
yardımcı olma
işleği. Tüm müslümanların birliği. Rasûlüllah (a.s.)'ın sünnetinin yeniden
hayata kazandırılması. Tüm dünyayı Allah'ın kelimesine boyun eğdirme
gayreti.
b-
Bizzat tüm bu ahlaki nitelikleri kendi bünyesinde toplamış olmak.
c- Allah düşmanlarına karşı gerek içten gerekse
dıştan olacak tüm sevgi, bağ ve ilişkileri kesmek. Allah dostlarıyla
kalbi anlamda ve zahiri manada birlik içerisinde bulunmak.
Şu maddelerden birinin ihlal edilmesi halinde Allah eri, hedefini tam
olarak çizmemiş demektir. Sonucun nasıl olacağını da en iyi bilen
Allah'tır.
Said Havva
|