Her kim kabul edip alırsa Demakrasi adındaki ilmi yunanı, bilsin ki
inkâr etmiştir nuru Kur'anı!..
(Mustafa Çelik) |
"Kerametlerin en büyüğü kötü ahlâkını değiştirmendir." {Sehl b.Abdullah
R.a.} |
"Din ile Devlet ikizdir. Bunlardan birisinin kalkması; diğerinin de
kalkması demektir. Kökü olmayan yıkılmaya mahküm olduğu gibi bekçisi
olmayan temel de yıkılır, yok olur." {İsmail Hakkı Bursevî Rh.a.} |
"Bugün İslam adına ortaya çıkmış olan hareketlerle, saadet asrında
oluşan hizbullah arasında büyük tezatlar vardır. Bunun sebebi şudur:
Bugün İslam coğrafyasında ortaya çıkmış olan birçok İslamî grubun
zaafiyet ve sapıklığı devletleşme devrelerinin bulunmamasından ileri
gelmektedir. Bazıları tevhidden bahsediyorlar, ama devlet ve hilâfet
noktasında susmayı tercih ediyorlar, öte yandan içerisinde
yaşadıkları müşriki devletin yıkılmasından, tağutlaşan idarecilerin,
kralların ümmetin idaresinden uzaklaştırılmalarından hiç bahsetmiyorlar.
Dolayısıyla çalışma programlarına devletleşme devresini alamayan bu
grublar, Tağutların ve Kralların hakimiyeti altında cahiliyye devletine
katkıda bulunmaya, cahiliyye devletinin istek ve arzularına ortak olmaya
çalışan ruhsuz ve huysuz bir neslin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır.
Bu münasebetle diyoruz ki; devletleşme devresi olmayan hareketler,
Tağuti düzen için güvenlik sibobu olmaktan öteye geçemezler.
{Mustafa Çelik} |
|
|
Ahmed Varol "Fitne Fetvası"nı Yazdı
|
Suudi
Arabistan'ın tanınmış fıkıhçılarından Abdullah ibnu Cibrîn'in
Lübnan'da patlak veren savaş sebebiyle Hizbullah hakkında
verdiği fetva tüm İslâm âlemini rencide ettiği gibi büyük
tepkilere sebep oldu. İlim adamları yaptıkları açıklamalarda bu
fetvanın ilmî ve itikadî olmaktan ziyade siyasi olduğuna dikkat
çektiler. Fakat ne yazık ki siyasi yönü de İslâm âleminin başına
sürekli yeni çoraplar örmeye çalışan ABD ile onun himayesindeki
işgalci siyonizmin çıkarları lehineydi.
|
İnternette güzel
hizmetleri olan İslam Online konuyu İslâm dünyasının ileri gelen
âlimlerine sorarak kapsamlı bir dosya yayınladı. İslâm âleminin ilim
otoritesi Prof. Yusuf Abdullah el-Karadavi de konuya ilmi
delilleriyle açıklık getiren tafsilatlı fetva yayınladı. Biz
bunlardan yararlanarak mesele hakkında sizi aydınlatmak istedik.
Abdullah ibnu Cibrîn Şiîlerin rafizî olduklarını ileri sürerek
onların oluşturduğu Hizbullah'a yardım edilmesinin haram olduğunu,
hatta onlara dua dahi edilemeyeceğini ileri sürmüş ve fetvasında şu
ifadelere yer vermişti:
"Ehlisünnete nasihatimiz onlardan berî (uzak) olmaları, onlara
mensup olanları aşağılamaları, onların İslâm'a ve Müslümanlara
düşmanlıklarını, geçmişte ve günümüzde ehlisünnete verdikleri zararı
açığa çıkarmalarıdır. Şüphesiz rafızîler her zaman içlerinde
ehlisünnete karşı gizli bir düşmanlık beslerler. Güçleri yettikçe
ehlisünnetin kusurlarını ortaya çıkarmaya, onları kötülemeye ve
onlara tuzak kurmaya çalışırlar."
Böyle bir fetvanın sahibinin ismi açıklanmış olmasaydı aklınıza:
"Bush veya Olmert'in dikte ettiği bir şey midir?" sorusu
gelebilirdi. Gerçi siyasi anlamda kimlerin dikte ettiğini yine tam
bilmiyoruz ama arkasında duran niyetleri ve amaçları tahmin
edebiliyoruz. İnsanı en çok üzen ise tüm ümmet nezdinde saygınlık
kazanmaya çalışması gereken bir fıkıhçının böyle bir fetva
yayınlayarak emperyalizmin fitne politikalarına âlet olabilmesi.
Yüce Allah fitnenin öldürmekten daha kötü olduğunu Kur'an-ı Kerim'de
iki ayrı yerde vurgular. "Fitne öldürmekten daha kötüdür." (Bakara,
191) "Fitne ise öldürmekten daha fenadır." (Bakara, 217) Bu gerçeği
tarihimiz çok acı tecrübelerle gözlerimizin önüne sermiştir.
Hizbullah'ın Lübnan'daki Filistinli mültecilerin haklarını savunmada
her zaman etkin rol oynadığını, bu hareketi oluşturan kitlesel
tabanın 1975 sonrasında Falanjist militanların Filistinlileri hedef
alan saldırılarına karşı durduğunu, Filistinli mültecileri kendileri
için emanet sayarak savunduğunu hatırlattıktan sonra ilim
adamlarının görüşlerine geçelim.
Ezher Üniversitesi Hukuk Fakültesi İslâm Şeriatı bölümü başkanı ve
üniversite başkanının danışmanı Prof. Dr. Muhsin İmam şöyle diyor:
"Bu, kültürümüzde aslı olmayan ve dinden herhangi bir delili olmayan
görüştür. Allah'a iman edip onu Rabb bilen, Muhammed (s.a.s.)'e
peygamber, Kur'an'a da kitap olarak inanan ve bunu sözleriyle ve
amelleriyle açığa çıkaran kimseleri dinin dışında ve müşriklerin
taraftarı olarak görmek İslâm'ın Kur'an'daki ve sünnetteki
ilkelerine aykırıdır."
Dr. İmam ilim adamlarının siyasi oyunların tuzaklarına düşmemeleri
gerektiğine dikkat çekerek: "Ben fetva ehlinin siyasi duruşların
adamları olmasından hoşlanmıyorum. Bu ister Şiî Hizbullah, ister
Selefiler, isterse de ehlisünnetin herhangi bir kesimi hakkında
olsun" dedi.
Ezher'in Fetva Komitesi eski başkanı Cemâl Kutub da şunları dile
getirdi: "Bu fetvanın, Kur'an'ın mantık ve manasına göre hiçbir
dayanağı yoktur. Sahih sünnetten de bir dayanağı bulunmaz. Bir
kimsenin kıble ehlini tekfir etmeye hakkı yoktur. Kim "la ilahe
illallah Muhammedun Resulullah" diyorsa o bizdendir. Daha ötesine
bakmadan onu sahiplenmemiz gerekir. Ayrıca Müslüman, hakkı
sahiplenmek mazluma yardım etmek için yaratılmıştır. Mazlum kim
olursa olsun fark etmez. Bu olayda kendileriyle savaşılması
gerekenler Müslümanların yurtlarını işgal eden, oraların sahiplerini
öldüren zalimlerdir. Onlar, fetvalarında doğru çizgiden ayrılan
müftülerin kafalarını karıştırmaktadırlar." Cemal Kutub fetva veren
kişilerin Lübnan'ın karşı karşıya olduğu durum hakkında da akıllıca
düşünmelerini, aşırılık etmemelerini isteyerek şu ifadelere yer
verdi:
"Üzerinde ezan ve Kur'an-ı Kerim okunan, Rahman'a ibadet edilen bu
topraklar, hakkı göremeyen ve onun için gayret etmeyen bir anlayışla
ortaya atılmış böylesine dar ve tutarsız bir görüşten hareket
edilerek siyonistlere bırakılabilir mi?"
Yine Ezher âlimlerinden Ömer ed-Dîb de Hizbullah'a verdiği
mücadelede yardım edilemeyeceğini söyleyen bir kimsenin yoldan
saptığını dile getirerek şunları söyledi: "Biz Hasan Nasrullah'ın
şahsına yardım edilmesini istemiyoruz. İşgalciye karşı Müslümanların
topraklarını savunan Müslümanlara yardım edilmesini istiyoruz. Hiç
kimsenin Hizbullah'ın veya İslâm mezheplerinden herhangi birinin
İslâm dışına çıktığını iddia etme hakkı yoktur. Çünkü bir kimsenin,
La ilahe illallah diyeni milletten (İslâm ümmetinden) çıkarmaya
hakkı olamaz. Bu itibarla işgalci düşmana karşı savaşan her
Müslümana yardım edilmesi gerekir."
ABD'deki İslâm Şeriatı Fıkıhçıları Enstitüsü üyelerinden Dr.
Muhammed Re'fet de İbnu Cibrîn'e tepki göstererek şöyle konuştu: "Bu
fetva İslâmî açıdan kabul edilemez. Çünkü Hizbullah, İslâm'ın gasp
edilmiş topraklarından işgalciyi çıkarmak için çalışmaktadır. Ayrıca
İmamiyye Şiası ve onlardan olan Hizbullah inkârcı değildirler.
Bilakis bunlar İslâmî bir fırkadır. Hizbullah hakkında Şiî teveccüh
sahibi dense de dikkatten kaçırılmaması gereken bir husus onların
İslâm toprağına saldıran düşmana karşı duran Müslümanlar oldukları
gerçeğidir. Dolayısıyla bu mücadelede onlarla yardımlaşılması şer'î
açıdan zorunludur."
İbnu Cibrîn'in fetvasına, ABD kuklası Suud yönetimiyle işbirliği
içine girmeyen Suudi Arabistanlı âlimler de karşı çıktı. Bunlardan
biri o ülkenin tanınmış âlimlerinden olan ve Suud yönetimiyle
işbirliği içine girmediğinden dolayı dışlanan selefi çizgideki
Muhsin el-Avaci'ydi. el-Avaci, Şia ile ehlisünnet arasındaki
ihtilafların böyle bir dönemde gündeme getirilmesine şiddetle tepki
gösterdi. Hasan Nasrullah'ın siyasi bir dahî ve askeri mücadelede
büyük cesaret sahibi şahsiyet olduğuna dikkat çektikten sonra onun
liderliğindeki Hizbullah'ın yürüttüğü direnişin de haklı ve meşru
olduğunu dile getirerek şöyle konuştu: "İslâm şeriatı açısından
Hizbullah bugün Lübnan'da kargının ucu konumundadır ve düşmana karşı
etkin mücadele vermekte, kahramanca direnişini sürdürmektedir."
Yine Suudi Arabistan'ın selefi âlimlerinden olan ama ABD yanlısı
rejimle işbirliği yapmadığı, onun politikalarına karşı tavır koyduğu
için uzun süre zindanda kalan ve bir süre önce rahatsızlığı
nedeniyle serbest bırakılan Selmân el-Udeh de İbnu Cibrîn'e tepki
göstererek şöyle konuştu: "Bu dönemde Şia ile ihtilafı bir kenara
koymak, saldırılarında çocuklarla savaşçıları ayırmayan siyonist
canilerle, büyük düşmanla savaşta gayretleri birleştirmek gerekir."
Prof. Yusuf el-Karadavi de tartışmalar münasebetiyle yayınladığı
fetvada Şianın tekfir edilemeyeceğine delalet eden muhtelif âyet,
hadis ve fıkhî hükümleri sıraladı.
29.07.06
vahdet.com.tr |
|
|
|
İktibaslar |
Linkler |
"EY MÜSLÜMANLAR! İslam'ın meselelerini saklamayın, tahrif edip de
değiştirmeyin. İslam'ın düşmanlarına yaranmak, yağ çekmek veya talep ve
arzularını yerine getirmek, makam ve mevki elde etmeyi, mevcut makam ve
maaşı elden kaçırmamayı göz önüne getirerek, taviz verir müsamaha
gösterirseniz davayı kaybedersiniz!" |
"Allah davasını savunanlar hep hakkı tebliğ etmişler, tağutu savunanlar
ise hakkı tebliğ edenlere hep işkence edegelmişlerdir!" |
Ey bu vatan
gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri
hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl
efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz?
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak
onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i’dam
ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında
yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı
bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.» (Saidi Nursî, Lem’alar sh: 120) |
|