|
Bütün İslam dünyası Hizbullah olmalı; laikler
dahil!
1 Mart 1980
tarihli 465 nolu BM Güvenlik Konseyi kararı şöyle demektedir:
“Güvenlik Konseyi… İsrail’in, 1967 yılından beri işgal ettiği Kudüs
dahil, Filistin ve diğer Arap topraklarının fiziksel karakterini,
demografik bileşimini, kurumsal yapısını ya da statüsünü değiştirmek
için yaptıklarının hiçbir yasal geçerliliğini olmadığını ve
İsrail’in kendi nüfusunun ve yeni göçmenlerin bazılarını bu
topraklara yerleştirme politikası ve uygulamasının Dördüncü Cenevre
Sözleşmesi’nin açık ihlali olduğuna karar vererek… İsrail’in
bu politikalarına devam etmesi ve ısrarını şiddetle kınamakta ve
İsrail Hükümeti ve halkına, bu uygulamaları iptal etmeleri, varolan
yerleşimleri boşaltmaları ve özellikle acil olarak, 1967’den beri
işgal edilen, Kudüs dahil Arap topraklarında yerleşim kurulması,
inşa edilmesi ve planlanmasını sona erdirmeleri için çağrıda
bulunmaktadır…”
Böyle daha bir
sürü karar çıktı BM Güvenlik Konseyi’nden. Çıktı da ne oldu? Gazze
ve Batı Şeria’nın işgali sona mı erdi? İşgal topraklarına Siyonist
nüfus transferinden vaz mı geçildi? İllegal Siyonist inşa
faaliyetleri durduruldu mu? İsrail, «bölünmez ebedi başkent» ilan
ettiği Kudüs’ün doğusunu Filistinlilere iade etmeyi kabul mu etti?
Bunları temine yönelik bir yaptırım uygulandı mı İsrail’e? Asla!
Arap Birliği
Genel Sekreteri Amr Musa, Gazze ve Lübnan’daki mevcut Siyonist
vahşeti yorumlarken «Barış süreci bitmiştir» diyor. Ne barış süreci?
Var mı öyle bir şey? Hiç oldu mu? 1993 yılında imzalanan
Arafat-Rabin Anlaşması, İsrail’in 2000 yılından önce Batı Şeria’dan
çekilmesini öngörüyordu; fakat «Oslo Barış Süreci» diye anılan
1993-2000 yıllarında işgal topraklarındaki «yerleşimci»lerin yani
Siyonist milislerin sayısı 240 binden 380 bine çıkarıldı ve Batı
Şeria’nın yüzde 40’ı devlet arazisi ilan edilerek Siyonist
milislerin istifadesine sunuldu. «Barış süreci», Siyonist
yayılmacılığa hizmet eden bir tezgâhtı yani. Bu tezgâhın nihayet
parçalanmış olmasında büyük hayır var. Lübnan hükümetinin talep
ettiği ateşkesin BM Güvenlik Konseyi’nde ABD vetosuna takılmış
olması da hakkımızda hayırlı olacak inşaallah. Bugün Gazze-Lübnan’da
yaşanan felaket ve uluslararası sistem lordlarının bu felaketle
ilgili tavırları bütün İslam dünyasını gaflet uykusundan
uyandırmalıdır. Mevcut dünya düzeninin barışına, hukukuna,
garantilerine, hiçbir şeyine güvenilemeyeceği artık herkes
tarafından iyice anlaşılmalıdır. «Gazze ve Batı Şeria’nın işgali
gayri meşrudur» diyen, fakat bu işgali sona erdirmek için hiçbirşey
yapmadığı gibi Filistinlilerin kendi kendilerini savunmalarına da
müsaade etmeyen, işgalci Siyonistlerin Filistinli kurtuluş
savaşçılarını esir almalarına ses çıkarmayıp Filistinli kurtuluş
savaşçılarının işgalci Siyonistleri esir almasına isyan eden, yani
taşları bağlayıp köpekleri serbest bırakan «uluslararası hukuk»un
vazettiği bir tek değer var: Güç! ABD’ye, Avrupa’ya, İsrail’e
sunacağımız haklı argümanların bini beş para etmez; Evrensel İnsan
Hakları Beyannamesi, Cenevre Sözleşmesi ve Helsinki bilmemnesinin
topu da beş para etmez; emperyalistleri ancak caydırıcı bir güçle
durdurabiliriz. Filistrin’de HAMAS ve İslami Cihad, Lübnan’da
Hizbullah, Irak’ta muhtelif direniş grupları böyle bir gücün
emaresini gösterdikleri için yok edilmeye çalışılıyorlar. İçimizde
bu operasyona çanak tutan kim varsa haindir, düşmandır. İçimizde bu
operasyonun bütün İslam dünyasını hedef aldığını görmeyen ve bu
operasyona şiddetle karşı çıkmayan kim varsa aptaldır, gafildir.
İslam dünyasını külliyen teslim almak istiyorlar. Direniş
odaklarımızı bir bir imha edip belimizi kırmak istiyorlar. Önlerinde
secdeye kapanmamızı, ayaklarını öpmemizi istiyorlar. Bir daha ayağa
kalkamayacağımızdan emin olmak istiyorlar. Emperyalistlerin «terör»
dedikleri şey bu toprakların izzeti, haysiyeti ve şerefidir.
HAMAS, Hizbullah
ve Iraklı istiklal savaşçıları bize İslam dünyasının bu bölünmüş,
parçalanmış, birbirine düşmüş haliyle bile destan yazabileceğini
gösterdi. Bir de güçlerimizi birleştirdiğimizi, derlenip
toparlandığımızı, İslam dünyasını muhkem bir kale haline
getirdiğimizi düşünün; karşımızda kim durabilir?
Şanlı
direnişçilerimizi gözden çıkarmak şöyle dursun, bütün İslam dünyası
HAMAS olmalı, Hizbullah olmalı. Laikler dahî bu hedefi gözetmeli.
Zira emperyalistler bugün Gazze’yi, Beyrut’u, Bağdat’ı bombalarken
Laik-İslamcı ayrımı yapmıyorlar. Yarın -diyelim ki azınlık hakları
adına- Ankara ve İstanbul’u bombardımana tuttuklarında da böyle bir
ayrım yapmayacaklar.
Hepimiz aynı
gemideyiz.
Hakan Albayrak 18.07.2006 Milli Gazete
halbayrak@yahoo.com |
|