Her kim kabul edip alırsa Demakrasi adındaki ilmi yunanı, bilsin ki
inkâr etmiştir nuru Kur'anı!..
(Mustafa Çelik) |
"Kerametlerin en büyüğü kötü ahlâkını değiştirmendir." {Sehl b.Abdullah
R.a.} |
"Din ile Devlet ikizdir. Bunlardan birisinin kalkması; diğerinin de
kalkması demektir. Kökü olmayan yıkılmaya mahküm olduğu gibi bekçisi
olmayan temel de yıkılır, yok olur." {İsmail Hakkı Bursevî Rh.a.} |
"Bugün İslam adına ortaya çıkmış olan hareketlerle, saadet asrında
oluşan hizbullah arasında büyük tezatlar vardır. Bunun sebebi şudur:
Bugün İslam coğrafyasında ortaya çıkmış olan birçok İslamî grubun
zaafiyet ve sapıklığı devletleşme devrelerinin bulunmamasından ileri
gelmektedir. Bazıları tevhidden bahsediyorlar, ama devlet ve hilâfet
noktasında susmayı tercih ediyorlar, öte yandan içerisinde
yaşadıkları müşriki devletin yıkılmasından, tağutlaşan idarecilerin,
kralların ümmetin idaresinden uzaklaştırılmalarından hiç bahsetmiyorlar.
Dolayısıyla çalışma programlarına devletleşme devresini alamayan bu
grublar, Tağutların ve Kralların hakimiyeti altında cahiliyye devletine
katkıda bulunmaya, cahiliyye devletinin istek ve arzularına ortak olmaya
çalışan ruhsuz ve huysuz bir neslin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır.
Bu münasebetle diyoruz ki; devletleşme devresi olmayan hareketler,
Tağuti düzen için güvenlik sibobu olmaktan öteye geçemezler.
{Mustafa Çelik} |
|
Bir Devlet Kurmak
9 Mayıs günü, büyük ihtimalle (bu konuda
farklı tarihler var) Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin
doğum günüydü (1258)… Kaht-ı ricale (adam kıtlığına) düşmüş bir dünyada,
“adam gibi adam”ların her münasebetle konuşulması belki insanlığa
yeni ufuklar açar. Bu bağlamda özellikle Osman Gazi’den dünyanın
öğreneceği çok şey var. Osman Gazi’nin (ve Osmanlı insanının) örnek
almamız gereken meziyetlerine kısaca bakalım…
İmanlıydı:
Öyle ki, hayatının her safhasında imanının yansımalarını görmek mümkündür.
(Bizim imanımız siyasetimize, ticaretimize, sosyal hayatımıza ne kadar
yansıyor?)
Sık sık ders ve feyz (bir devlet adamının
ikisine de çok ihtiyacı var) almaya gittiği Şeyh Edebali
tekkesinde, gecelerden bir gece gözünü kırpmadan ayakta beklemesi
meşhurdur…
Onu sabah namazına kaldırmaya gelenler,
yatağını bozulmamış, kendisini ise ihtiram duruşunda bekler buldular.
Gözleri rahledeki Kur’an’daydı. Sabaha kadar ayakta Kur’an’a saygısından
sabaha kadar ayakta beklemişti. Durumu Şeyh Edebali’ye
bildirdiklerinde, Osman Bey’e sordu: “Neden uyumadın?”
Osman Bey boynunu büktü, teslimiyet içinde fısıldadı: “Kelam-ı
Kadim karşısında ayaklarımı uzatıp uyumayı içime sindiremedim.”
Kararlıydı:
Hedefini belirlemiş, hem beynine, hem de yüreğine çakmıştı. Bazı
tarihçilere göre, okuma-yazma bilmemesine rağmen, Şeyh Edebali Tekkesi’ndeki
sohbetlerde kendini öylesine geliştirmişti ki, ancak generallerin
izleyebileceği türden bir strateji izleyip, civar kalelerle başladığı
fetih hamlesini hızla İznik (Hıristiyanlığın kutsal kenti İznik’i
fethetmesi Hıristiyan dünyasının moralini çok bozdu) ve İzmit’e yaymış,
Peygamber vasiyeti Bizans’ın böğrüne bir hançer gibi girmişti. Ardından
Bursa’yı kuşattı, ancak ömrü yetmedi. Bursa’nın fethi oğlu Orhan Gazi’ye
nasip oldu.
Duyarlıydı:
Yönettiği toplumun her türlü derdiyle
dertlenir, “Ben halkın içinden geldim” diye övünmek yerine, halkın içinde
kalarak halkı yönetirdi. O kadar duyarlıydı ki, çarık bağları çözüldüğü
için ayaklarına dolaşıp yere kapaklanan çocuğu kucaklamış, ona çok iyi
koştuğunu söylemiş, sonra da önüne diz çöküp çarıklarını güzelce
bağlamıştı.
Faziletliydi:
Avusturyalı tarihçi Hammer diyor ki: “Faziletli bir insan olduğu
inkâr edilemez.” (Bırakın yabancıları, bizden biri bizim hakkımızda
böyle bir şahitlik yaparlar mı?)
Âdildi:
Kendi âşiretinden bir Müslümanla bir Hıristiyanın ticarî bir ihtilâfını
Hıristiyan lehine halletmişti. Bu karar ilk bakışta arkadaşlarına ters
geldi. İçlerinden biri: “Begüm (beyim)” dedi, “bir Hıristiyanı
korudunuz.” Osman Gazi, “Hayır” diye cevap verdi, “Hakkı,
hukuku ve adâleti korudum. Biri Müslümandı, ama haksızdı; öbürü
Hıristiyandı ama haklıydı. Bir Müslüman olarak haklı tarafta yer aldım.”
Ayrıca, hangi inançtan olursa olsun,
Karacahisar Pazarı’na mal getiren satıcılardan mallarını satamayanları
vergiden muaf tutmuştu.
Hamiyetliydi:
Elinde-avucunda ne varsa arkadaşlarıyla
bölüşür, ilim erbabını, fakirleri ve düşkünleri himaye ederdi. Bu konuda
öyle çok örnek var ki, yazmaya kalksam, sütunumun hacmini çatlatır. Bütün
meziyetlerini tek tek sayma güçlüğünden sadece sıralamakla yetinelim:
Osman Gazi, ahlâklıydı, izzetliydi, sevgi doluydu, dürüsttü, fedekârdı,
feraset sahibiydi, dinamikti, cesurdu, kalıcı hedef sahibiydi…
Ayrıca da ilim adamlarının öğütlerini
dinler, âlimleri sever ve sayardı… Bir “mürit” teslimiyeti ve
sadakatine “Bey” kimliğini katan Osman Gazi, tüm
meziyetleriyle faziletlerini, ailesinden aldığı terbiyenin yanı sıra,
“mürşidi” Şeyh Edebali Hazretlerine borçludur.
Hamurunu “tevhid” eksenli öğretisiyle
yoğurup, ortaya tam anlamıyla bir “terkip” ve “sentez”
çıkarmıştır: Osman Gazi, kendisinden sonra gelecek padişahların
âdeta terkibi ve sentezidir! Şeyh’in sohbetlerinde bir taraftan
adaleti, hamiyeti, şefkati, sadakatı, izzeti, himmeti, hamiyeti
öğrenirken, diğer taraftan cıva kadar akıcı, ateş kadar yakıcı olmayı
öğreniyordu: Bunlar bölgeye kök salmanın şartlarıydı.
Şeyh Edebali,
ya engin feraseti, ya da dillere destan kerametiyle, Osman Bey’in
zatında “Osmanlı gerçeği”ni sezmiş gibiydi. Ama sezgilerin gerçeğe
dönüşeceği ana daha çok vardı. “Osmancık”ın (böyle hitap edermiş)
iyice pişip olgunlaşması gerekiyordu. İmtihanları bir bir vermeliydi…
Osman Gazi, imtihanları vermiş olmalı ki, “Ben dervişim, kızımı benim
gibi bir dervişe vereceğim” diyerek Osman Bey’e o güne kadar
kızını vermeyen Şeyh Edebali, çözüldü. Sevgili kızı Mal Hatun’u
(Balâ veya Malhun Hatun diyen tarihçiler de var) Osman Bey’e
nikâhlamayı düşünmeye başladı. Bu süreç Osman Bey’in meşhur
rüyasına kadar devam etti…
Rüyasında Osman Bey, Şeyh Edebali’nin
göğsünden bir hilâl çıktığını gördü. Hilâl yükseldikçe büyüyerek dolunay
şeklini aldıktan sonra, kendi göğsüne girdi. Göbeğinden bir ağaç çıktı.
Dal budak saldı. Dallarının gölgesi, tekmil karaları ve denizleri kuşattı…
O sırada kuvvetli bir rüzgâr çıktı.
Ağaçların yapraklarını şehirlere doğru savurdu. Her yaprak bir şehre
düştü. İki denizle iki karanın birleştiği noktada, iki yakut ve iki zümrüt
arasına yerleştirilmiş bir mücevhere benzeyen ve tüm dünyayı kuşatan bir
halkanın en kıymetli taşı olan Konstantiniye’ye (İstanbul’a) de
birkaç yaprak düştü. Osman Bey, halkayı parmağına takmak üzereyken,
uyandı.
Rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatır
anlatmaz, Şeyh’in yüzü aydınlandı: “Devlet müjdesidir” dedi,
“Kuracağın devlet dünyanın yarıya yakınına hakim olacak, torunlarından
biri Konstantiniye’yi feth ile Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in müjdesine
ulaşacak.”
O an bütün tereddütleri yok oldu ve kızını
Osman Bey’e nikâhladı. Ve Osman Bey bu motivasyonla
Bizans kalelerini bir bir fethetti.
Doğum yıldönümünde Osman Gazi’yi
rahmet ve minnetle anıyorum.Yavuz Bahadıroğlu
13.05.2006 Vakit
|
İktibaslar |
Linkler |
"EY MÜSLÜMANLAR! İslam'ın meselelerini saklamayın, tahrif edip de
değiştirmeyin. İslam'ın düşmanlarına yaranmak, yağ çekmek veya talep ve
arzularını yerine getirmek, makam ve mevki elde etmeyi, mevcut makam ve
maaşı elden kaçırmamayı göz önüne getirerek, taviz verir müsamaha
gösterirseniz davayı kaybedersiniz!" |
"Allah davasını savunanlar hep hakkı tebliğ etmişler, tağutu savunanlar
ise hakkı tebliğ edenlere hep işkence edegelmişlerdir!" |
Ey bu vatan
gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri
hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl
efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz?
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak
onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i’dam
ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında
yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı
bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.» (Saidi Nursî, Lem’alar sh: 120) |
|