Sözün Kısası
İşin aslı ve karakteristiği bu düşmanlığın din ve inanç değişikliğine dayanmış
olmasıdır. Metodların ve programların farklı olmasındandır. Bunlardan birisi ya
Allahın dini ve Onun şeriatına tabi olmak, Allahın mümin kullarına dostluk
gösterip yetkiyi bunlara vermektir. Ya da batıl bir din benimseyip, heva, istek
ve şehvetlere uyup, şeytanın peşinden gitmekte şeytanın gurubuna katılmaktır.
İşte bu iki yol vardır. Ya bu veya o.
Burada Allah velilerinin ve dostlarının görevi, kendi dinlerine mensubiyetle,
onunla üstünlük kazanmaları olmalıdır. Böylece batılın tüm baskı ve
sıkıştırmalarının üzerine çıkarak yükselmeyi bilmelidirler. Çünkü gerçekten
zafere ulaşacak olanlar bizzat iman edenlerdir. Mademki Allah düşmanları,
güçleri ve çokluklarıyla daima övünüp durmakta ve sayısal çokluklarını öne
sürmektedirler, daima sistemli, hazırlıklı, metodlu ve programlı olduklarını
ileri sürmektedirler. 0 halde müminler de, Allahın yardımı, zaferi ve
kereminin daima kendileriyle beraber olduğuyla Rabbimizin daima inananlardan
yana olduğuyla övünmelidirler.
Buharînin sahihinde Ebü Hüreyrenin rivayet etmiş olduğuna göre, Hz. Peygamber
kudsî bir hadislerinde Rabbimizden naklen şöyle buyurmaktadır: (Rabbımız (c.c)
şöyle buyuruyor:) Kim beni tanıyan ve ihlâs ile bana ibadet eden bir kuluma
düşmanlık ederse, ben de ona harb ilan ederim. Kulum bana, kendisine farz
kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle
de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık
onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum (ve
bu organlarıyla meydana gelmesini istediği tüm dileklerini veririm). Diliyle her
ne istekle bulunursa onları da kesinlikle kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak
isteyince de, muhakkak onu sığınmama alırım, korurum. Ben yapmasını istediğim
hiç bir şey hakkında, mümin kulumun ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt
etmedim. Ancak bunda kulum ölümden hoşlanmıyordu, ben de kuluma acı gelen şeyi
sevmiyordum. Fakat mutlaka Onun bunda bir nasibi ve payı vardır. (Buharî,
Rikâk, 38, İbn Mâce, Fiten, 16.)
Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
Zira Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.
(Nahl,
16/128).
Yine Rabbimiz şöyle buyuruyor:
|
Hani Rabbin meleklere, Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun. diye vahyediyor; Ben kaâfirlerin yüreğine korku salacağım.. (Enfal, 8/12) |
إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ {12} سورة الأنفال |
Rabbimiz bir başka ayetinde de şöyle buyuruyor:
| Sakın gevşemeyin. Üstün olduğunuz halde barışa davet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. 0 mallarınızı asla eksiltmeyecektir. (Muhammed 47/35) |
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ {35} سورة محمد |
Bu âyetin belirttiğine göre müslümanlar düşman karşısında üstün bir durumda iken,
sulh ve barış isteğinde bulunamazlar, bulunmamalıdırlar. Aslolan düşman
karşısında gevşememek, eziklik hissederek paniğe kapılmamaktır.
Bütün bunların doğruluğunu öğrenmek istiyorsak, tarihin sayfalarını
karıştırdığımız takdirde bu gerçeği görürüz. Mesela Bedir gazasında,
müslümanların sayıca çok az düşmanlarının ise çok fazla ve üstün olmalarına
rağmen, Allahın yardımıyla savaş zaferle sonuçlanmıştır.
Zira Allah (c.c), dinini aziz kılmış ve kendi gurubuna, taraftarlarına yardım
etmiştir. Müslümanların doğuda ve batıda bir çok fetihleri olmuş, Kisrânın ve
Kayserin saltanatlarını yerle bir ederek, bunların
hükümranlığına son vermiştir. Kaldı ki, bu gerçekler kimsenin bilmediği şeyler
de değildir.
Allah (c.c), müminlerin tatarlarla ve kinci haçlılarla sürdürmüş oldukları
savaşlarında Allah (c.c), müminlere üstünlük vermiş, onlara yardımda bulunmuş
ve onları her yönden teyid etmiştir. Müslümanların başarıları sadece bu
anlatılanlar değildir. Daha yüzlerce örnek verilebilir. İster ferdi isterse
kitlesel platformda bu söylediklerimize herkes şahittir.
Öte taraftan Allahın yardımı, zaferi, el uzatması daima dostlarına olacaktır.
Yeryüzünde Allahın kendilerine miras bıraktığı müminler yaşadıkları sürece bu
böyle devam edecektir. Ancak bu müminlerin Allaha verdikleri sözde doğru,
ihlaslı ve samimi olmaları gerekir, sadece Allah rızasını gözetmeli ve bir tek
olarak Onun rızasını düşünmelidirler. Bunun yanında Allahın kitabına ve
peygamberinin de sünnetine uygun olarak amel etmelidirler ki, başarıya
ulaşabilsinler. Zira Allaeh (c.c), en güzel bir tarzda çalışan ve bu anlamda
amel işleyen kimselerin amellerini boşa çıkarmaz.
İslama Göre Dost ve Düşman {Muhammed Bin Said El-Kahtani}