BİRİNCİ BÖLÜM
KÜFÜR
Küfür kelimesi, Kur’an mektebinin kavramlarından bir kavramdır. Allah (c.c.) hayat rehberimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Şüphesiz küfür edenleri korkutsan da korkutmasan da, onlar müsavidir. Çünkü onlar iman etmezler.” (Bakara: 6 ) Küfür; çoğulu “KÜFFAR” veya “KEFERE” dir. Kadın için “KAFİRE”nin Çoğulu KEVAFİR”dir. Lügat manası; “gizlemek ve örtmektir.” Şeriat manası; “Hazret-i Resül-i Ekrem Efendimizin Cenab-ı Allah’tan getirip tebliğ ettiği katiyyen malum olan bilcümle ahkâmı veyahut onlardan birini inkardır.” Çünkü İslam kanunlarından birini inkar etmek; hepsini inkar etmek gibidir. İslami kanunlardan birini iptal etmek; hepsini iptal etmek demektir.
Küfür, zulüm, sapıklık, isyan, nankörlük ve cinayettir. Nefsinde fıtraten mevcud olan ve ruhta muhafaza edilen bir şeyi saklamış olması dolasıyla Allah’ı inkar eden kimseye kafir denir.
Küfür; tekzibdir, istikbardır, ırazdır, şek ve inkardır. Küfür; cehalettir, gaflettir, dalâlettir, sefalettir, vahşet ve rezalettir. Allame Kadı Beyzavî (Rh.a.) der ki: “Herkim İslam’ı hakir görürse; küfre azmetmiş olur.” ( Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil (Kadı Beyzavi) C: 1, Sh: 135, İST/1285.)
Küfür; fıtrata hakaret, hakka hıyanet, beşeriyete ibadettir. Başka bir ifadeyle küfür, hakkı ihfa, batılı ise izhardır.
Küfür; mürtedliktir, müstekbirliktir, cedvekarlıktır, sihirbazlıktır, madrabazlıktır, mülhidliktir, kavmiyetçiliktir, ırkçılıktır, mukallidçiliktir. Küfür; iftiradır, irticadır, ibadır, istihzadır, istihfaftır, tahriftir, tebdildir, ilhad ve hurafadır.
Küfür; hem bid’at ve hem de batıla ricattır. Küfür; hem şek ve hem. de şirktir. Küfür; Hakkın idaresinden çıkıp, halkın idaresine girmektir. Yani Allah’ın inzal ettiği hükümlerle hüküm etmemektir. Allah (c.c) bakî hayat rehberimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler var ya, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi 5/44) Ancak bazı Bel’amlar, tağuti düzenler adına bu ayetin teviline gitmektedirler. Allame Kadı Beyzavî (Rh.a) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Allah’m hükmünü inkar ettikleri için “KAFİR”, onu bırakıp hilafıyla hükmettikleri için “ZALİM”, Allah’ın hükmünün dışına çıktıkları için de “FASIK”tırlar. Durumuna göre bir kişiye bu üç sıfatı vermek caiz oldu.” (Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil (Kadı Beydavi) C: 1, Sh: 339, İST/1285) Sanırım bu cümleler, şeytan suratlı Bel’amların fetvalarının merdudluğunu ortaya koymaktadır.
Küfür; şer’an imanın mukabilidir, imansızlık demektir. Yani bir kimsenin iman, şanından olduğu halde iman etmemesidir ki tekzib ve inkara ve terk-i tasdika ve ıztırar ve mani bulunmadığı zaman terk-i ikrara da şamildir. İmandaki tasdik gibi, küfürdeki tekzib dahi, kalbî kavlî veya fiilî olur. Tekzib-i kalbî, nasıl küfür ise, bilaıztırar mecbur olmadan tekzib-i kavlî de öyledir. ( Hak Dini Kur’an Dili (M. Hamdi Yazır). C: 1, Sh: 207, İST/197 1) Yani Allah-u Teala’nın varlığını veya hükümlerini gerek kavlî ve gerekse kalbî olarak inkar etmek küfürdür.
Küfür; insan amelinin insan için olmasıdır. Kanun, helal, haram, emir, nehiy hakkını Allah’tan başkasına vermektir. Bir de Resulullah’ın sünnetini kabul ve itiraf etmemektir. (İslam (Said havva) Cüz/1, Sh: 85, Beyrut/1981) Sünneti hafif görmek ve inkar etmek küfürdür. Çünkü sünnet bütün ulema-i dinin yanında ahkâm-ı şer’iyyeden bir tane olduğunda ittifak edilmiştir. ( Reddü’l Muhtar Ala’d Dürrü’l Muhtar (İbn-i Abidin) C: 1, Sh: 473, İST/1984) Dolayısıyla sünneti red ve inkar edenler, ahkâm-ı şer’iyyeyi red ve inkar ettiklerinden kafirdirler.
Küfrün hulasası; Allah’ı ve vahdaniyetini veyahut inzal ettiği ayetlerinden ve kitaplarından birini veya cümlesini veyahut Resul-ü Kiram’dan birini veya hepsini inkar etmektir. (Hulasatü’l Beyan Fi Tefsir’il Kur’an (Mehmet Vehbi) C: 1, Sh: 47, İst. 11960) Kısacası küfür; Hakkı batıla, batılı da hakka karıştırmaktır. Beşeri bir sistemi islam ile boyamaktır. Şunu unutmayalım ki; İslamî Sosyalizm, İslamî Kapitalizm, İslamî Demokrasi vs. gibi iddialar, Allah-u Teala’ya eş koşmaktır.
(İslam’a Göre Milliyetçilik ve Irkçılık (Kemal Solak) Sh: 409, İST/1979) Ve şüphe götürmez küfürdür. İSLAM TAMDIR, HİÇBİR BEŞERI SİSTEME İHTİYACI YOKTUR. İslam’ın beşeri sistemlere ihtiyacı olduğunu söyleyenler veya iddia edenler, küfrün çeşitlerine ve muhtelif şekildeki görüntülerine kendilerini kaptıranlardır. Dolayısıyla diyoruz ki; küfrun tam anlaşılması, çeşitlerinin tam olarak anlaşılmasına bağlıdır.
KÜFÜR ÇEŞİTLERİ
Bilindiği gibi, küfür; bir dünya görüşüdür. Küfür; temeli heva ve hevese dayanan bir yaşam biçimidir. Küfürde esas olan, insanın insana tapmasıdır. Başka bir ifadeyle küfür; Allah-u. Teala’nın sıfatlarına insanları ortak kılmaktır.
Küfür; hayatı vahyin elinden alıp, heva ve hevese kayıtsiz şartsız teslim etme cinayetidir.
İslam dinine uymayan itikadlar beslemeye, Cenab-ı Allah’a inanmamaya, O’na ortak koşmaya, yakışmayacak sıfatları var demeye, O’nun varlığını, birliğini, emirlerini ve yasaklarını inkar etmeye, dinsizliğe, imansızlığa, zındıklığa, şüphe, cehalet ve inkar gibi sebeplerle iman edilmesi gereken şeylere iman etmemeye ve dinden çıkmaya vasıta olan sözler söylemeye küfür denir.
Dinimiz İslam’a göre tazim ve saygı gösterilmesi lazım olan, yine dinimizce mübarek, mukaddes ve değerli bulunan şeylerden birine dinden çıkmaya sebeb teşkil eden sözleri reva görüp söylemeye küfür kelimesi (kelime-i küfür) denir. (Elfaz-ı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 21, İST/1981) İslam uleması, gerek küfrün meydana geliş şekli ve gerekse sebep ve yeri itibariyle küfrü beş kısma ayırmışlardır. Bu arada bazı islam alimleri de, küfrün çeşitlerini dört ile sınırlandırmışlardır.
( Lisanü’l Arab (İbn-i Manzur) C: 5, Sh: 144, Beyrut/1955) Hatta bu konuda Seyyid Şerif Cürcani (Rh.a) “Fi Beyanı Envaı’l Küfür” adında bir eser bile kaleme almıştır.
(İman Küfür Sınırı (A. Saim Kılavuz) Sh: 247, IST/1984) Şunu unutmayalım ki; küfür bir çeşit değildir, küfrün çeşitleri birden fazladır. Ve hepsi de aynı kapıya vararak kişinin imanını yok edip her şeyini yıkar. Küfür çeşidinin hepsi insanın düşmanı ve kişinin felaket tuzağıdır. ( El-Fazı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 23, İST/1981) Dolayısıyla küfrün tuzaklarına düşmemek için küfrün çeşitlerini öğrenmeliyiz. Küfrün çeşitlerini şu şekilde sıralayıp izah etmek mümkündür.
KÜFR-Ü İNKARÎ
Küfr-ü İnkarî; kalben ve lisanen Allah’ı inkar edip, tevhidden hiçbir şey itiraf etmernektir. Başka bir ifadeyle küfr-ü inkarî; Allah’ı, Hz. Peygamberi ve onun Allah’tan getirmiş olduğu esasları, kişinin kalbiyle kabullenmemesi, diliyle de inkar etmesi, iman izhar etmemesidir. Kur’an-ı Kerim’de haklarında “Şu muhakkak ki, küfredenleri korkutsan da korkutmasan da onlar müsavidir; onlar iman etmezler” (Bakara Suresi 2/6) buyurulan inkarcı grubun küfrü bu tip bir küfürdür. (İman Küfür Sınırı (A. Saim Kılavuz) Sh: 59, İST/1984)
İnkarî küfür; Cenab-ı Allah’ın varlığını, birliğini, ortağının ve benzerinin olmadığını, emir ve yasaklarını; daha doğrusu ahkâmını bilmeyi ve kabul etmeyi asla istememek, bile bile görmemezlikten gelerek itiraf etmemektir. Firavun’un, Nemrud’un, Dakyanos’un ve bunlara benzeyenlerin küfürleri gibi. Firavun, Nemrud ve Dakyanos küfürlerinde inat etmişler, feci olan bir sonucun kucağmda boğulup gitmişlerdi. Her şeylerini elleri ile yıkmışlar, kafirlikte çok kötü bir örnek olarak başlarının da vebalini almaktan çekinmemişlerdir. (E1-Faz-ı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 24, İST/1991)
Küfr-ü İnkarî, beraberinde ilahlık iddiasını da gündeme getiren bir küfür çeşididir. Gerek Firavun gerek Nemrud ve gerekse Dakyanos küfr-ü inkarileri yüzünden Allah’a (c.c.) karşı ilahlık iddiasında bulunmuşlardır. Şu bir hakikattır ki, yeryüzünde Allah-u Teala’ya karşı ilahlık iddiası, Allah-u Teala’yı hiç tanımarnanın ve kabul etmemenin tabii bir neticesidir. Elbette ki, bu da, küfr-ü inkarîdir.
KÜFR-Ü CUHÛDÎ
Allah-u Teala’yı kalben bilmesi ve fakat lisaniyle itiraf etmemesi. İblis ve Yahudiler ile Bel’am ve Ummeye b. Ebu Salt’in küfrü gibi. (Umdetu’l Kari Şerhu Sahihi Buhari (Bedrettin El-Ayni) C: 1, Sh: 200, Beyt/ty.) Bunların küfrü, küfr-ü cuhüdiye girer. Allah-u Teala bu konuda şöyle buyuruyor:
“İşte tanıdıkları o şey (Kur’an ve peygamber) kendilerine gelince, onu inkar ettiler.” (Bakara Suresi/89)
Görüldüğü gibi küfr-ü cuhüdî; içten yani kalpten bilip, ağızdan yani dilden ikrar etmemekten doğan küfürdür. Bir kişiyi düşünelim, bu kişi kalben biliyor, iman edilecek şeyleri anlıyor, fakat lisanen söylemiyor ve itiraf etmiyor. Çünkü hüküm zahire göre olduğu için bu kişi lisanen ikrar etmedikçe küfründe sabit kalmış bulunur. (Elfaz-ı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 24-25, IST/1981)
Küfr-ü Cuhüdî; hak ve hakikatı bile bile gizlemektir. Çünkü küfrün bir manası da; cuhüdî olarak hakkı gizlemektir. (Tefsiru’n Nesef’i (Nesefi) C: 1, Sh: 15, İST/1984) Elbette ki, hakkın gizlendiği, perdelendiği bir yerde batıl izhar olunmuştur. Yani batıl hakkın yerini almıştır. Bu münasebetle diyoruz ki; küfr-ü cuhûdî; hakkın yerine batılı ikrar ve tasdik etmektir. Şu bir hakikattır ki; itikad nokta-i nazarında kişi lisaniyle neyi ikrar ediyorsa, onunla iltizam olunur. Yani onunla itikadlanır.
Bir insanın küfürden kurtulması kalben bildiği Allah’ı tasdik ve lisanen de ikrar etmesiyle mümkün olur.. Kalben Allah’ı bilip ve, fakat lisanen itiraf etmeyen bir kişi, fiilen küfr-ü cuhûdînin içerisindedir. Kısacası küfr-ü cuhûdî; aydınlığı karanlığa boğdurma eylemidir.
KÜFR-Ü İNADÎ
Küfr-ü İnadî; Kişinin kalben Allah’ı bilmesi, lisaniyle de ikrar etmesine rağmen, imandan kaçıp dindar olmamasıdır. Ebu Talib’in küfrü gibi. (Umdetu’l Karı Şerhu Sahihi Buhari (Bedrettin El-Ayni) C: 1, Sh: 200, Beyrut/ty.) Başka bir ifadeyle Küfr-ü İnadî; kişinin kalben hakikatı bilmesi, dil ile de zaman zaman itiraf etmesine rağmen, haset, sapıklık, şan, şöhret ve makam endişesi, kavmiyetçilik gibi sebeplerle İslam’ı bir din olarak kabullenmemesidir. Bu çeşit küfre, fikir arkadaşlarından ar edip gururuna yediremediği için küfr-i âri de denilmiştir. Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib’in küfrü böyledir. Bilindiği gibi, Rasulullah (S.A.V.) amcasını çeşitli zamanlarda İslam’a davet etmiş ancak her seferinde teklifi hüsn-ü kabul görmesine rağmen “Ebu Talib atalarının dininden döndü” sözünü söyletmemek için müslüman olma şerefine erememiştir. (İman-Küfür Sınırı (A. Saim Kılavuz) Sh: 59, İST/1984) Bu durum kütüb-i sittede yer almıştır. (Sünen-i Tirmizi (İmam-ı Tirmizi) C. 5, Sh: 341, Beyrut/ty.) Demek oluyor ki; ktifr-ü inâdî de, ataların dininden vazgeçmeme inadı esas-ı aslidir.
İnadi küfür kalpleri ile bilip dilleri ile ikrar ettikleri halde, İslam dinine girmeyenlerin küfrüdür. Bu tip kişiler bir yandan İslam dinini biliyorlar, bir yandan da dilleri ile ikrar ediyorlar. Fakat canla başla kabul edip, İslam dinine girmiyorlar. Ne kadar inatçı kişiler ki, hakikati bilip ikrar ettikleri halde küfrü tercih ederek kötü bir akıbetin amili ve faili olmayı gözlerine alma cesaretini gösteriyorlar. Böyle bir cesaret elbette şuurlu bir cesaret değildir. (15- Elfaz-ı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 24, İST/1981) Böyle bir cesaret, “El Cahilü cesurun/cahil cesurdur” ifadesinde yer alan cesarettir.
Günümüzde put dikmiş, heykel dikmiş, genelevleri açmış, şeriatullaha ters kanun ve yasalar uydurmuş ataputların izinde giden salaklar ve solakların küfrü, küfr-ü inadidir. Küfrü inadî; yanlış ve batılda bile bile direnmek, ısrar etmektir. Hakkı bildiği, gördüğü ve anladığı halde teslim olmayanlar, fiilen küfr-ü inadinin içerisindedirler.
KÜFR-Ü NİFAKÎ
Küfr-ü nifakî; kalben Allah’ı ve hükümlerini inkar edip fakat lisanen ikrar etmektir. Yani Allah’a ve hükümlerine inandığını söylemektir.
Küfr-ü nifakî; lisanen ikrar fakat kalben inkardır. (Tibyan Tefsiri (Muhammed Ayıntabi) C: 1, Sh: 29, İST/1 306) Küfr-ü nifakî de esas olan ikiyüzlülüktür. Yani kişinin içinin dışını yalanlamasıdır. Allah’ı ve Allah’ın nizamını kalben inkar edenleri, kuru dillerinin söyledikleri sahte ikrarlar küfür’den kurtarmaz; Allah-u Teala bu konuda şöyle buyuru yor:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, inanmadıkları halde “Allaha ve Ahiret gününe inandık” derler.” (Bakara Suresi/8)
“Allah’ı da iman edenleri de aldatmaya çalışırlar.” ( Bakara Suresi/9)
“Oysa kendilerinden başkasmı aldatmazlar. Ama bunun farkında değillerdir.” (Bakara Suresi/l0)
Dikkat edilirse küfr-ü nifakî; münafıkların küfrüdür. Yani münafıkların itikad şeklidir. İtikad nokta-i nazarında küfr-ü nifakinin diğer küfür çeşitlerinden herhangi bir farkı yoktur. Şunu bilmekte fayda vardır. Herkim bu dört küfür çeşidiyle (küfr-ü inkarî, küfr-ü cuhüdî küfr-ü inadî ve küfr-ü nifakiyle) Allah’a kavuşursa o kimse mağfiret olunmaz. (Umdetu’l Kari Şerhu Sahihi Buhari (Bedreddin El Ayni) C: 1, Sh: 200, Beyrut/ty.) Görüldüğü gibi küfr-ü nifakî de insanı Allah’ın mağfiretinden mahrum kılan bir küfür çeşididir. Kişinin dilinin ikrar ettiğine kalbi tasdikiyle şahidlik etmedikçe küfr-ü nifakî devam eder. Küfr-ü nifakiden kurtulmak için dilinin ikrar ettiğine kalbin tasdikiyle şahidlik etmesi zaruridir. Aksi halde küfr-ü nifakî kendi varlığını devam ettirir.
KÜFR-Ü CEHLÎ
Küfr-ü Cehlî: cehalet yüzünden meydana gelen küfürdür. Yani temeli bilgisizliğe, cehalete dayanan küfürdür.
Küfr-ü cehlî; cehalet sebebiyle zaruriyat-ı diniyyeden olan şeyleri inkar etmektir. (Tarikat-ı Muhammediyye (M. Birgivi Efendi) Sh: 80, İST/1258) Başka bir ifadeyle kendi iradesiyle küfür olduğunu bilmediği fakat gerçekte küfür olan sözü söyleyen kişi, alimlerin çoğunluğuna göre kafir olur. İşte bu tip küfre, küfr-ü cehlî denilir. ( İman-Küfür Sınırı (A.Saim Kılavuz) Şh: 59, İST/1984)
Cehlî küfür, şekli cahillerin ve kafirlerin küfrü ve bunların küfrü gibi olanıdır. Bir insanın küfre kayıp gidecek kadar cehalet içinde kalması ve cahil kalmaya devam etmesi asla mazeret olarak kabul edilmez. Cehalet ve gaflet insanı küfre kadar götürebilmekte ve küfür bataklığına atabilmektedir. Bir insanın kafir olması ve münkirliği tercih etmesi kendisi için afetlerin en büyüğüdür. Hiç bir zaman cehaletin ve küfrün iyi bir tarafinın olabileceği düşünülemez. (Elfaz-ı Küfür (Hüseyin Aşık) Sh: 24, İST/ 1981) Küfür, her halükarda küfürdür. Yeri gelmişken şu hakikatı beyan etmekte fayda vardır: İkrahi mülci karşısında kalbi iman ile mutmain olduğu halde kelime-i küfrü telaffuz eden bir kimse küfür ile itham edilemez. Çünkü böyle bir kimsenin küfrüne hükmedilemez. (Fetava-i Hindiyye (Ş. Nizameddin) C: 2,276, Mısır/Buhlak/13 10) Kısacası küfr-ü cehlî de diğer küfür çeşitleri gibi insanın hayatında, hayat hakkına kavuşma imkanına sahip olan bir küfür çeşididir.
KÜFÜR ÇEŞİTLERİNİN NETİCESİ
Küfrün çeşitleri yalnız bunlardan ibaret değillerdir. KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ İNSANLARIN NEFESLERİ SAYISINCADIR. FAKAT HEPSİ DE BATILDIR. Allah (c.c.) değişmez ebedi hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Allah, iman edenlerin dostudur. Onları zulümattan Nur’a çıkarır. Kafirlerin dostu ise Tağut’tur. Onları Nur’dan Zulümata çıkarırlar. İşte bunlar cehennem ehlidir; ebedi olarak da orada kalacaklardır.” (Bakara Suresi 2/257) Fahreddini Razi (Rh.a.)‘de şöyle der: “Bütün müfessirlerin yanında NUR ile ZULÜMAT kelimelerinden murad; KÜFÜR ve İMAN’dır.” (Tefsir-i Kebir (Fahreddini Razi) C: 2, Sh: 231, İST/1308 Mt amr. Tb.) müfessir alimlerden İbn-i Kesir (Rh.a.)’de şöyle der: “Allah burada Nur’u tekil, ZULUMAT’ı da çoğul olarak zikretmiştir. ŞÜPHESİZ HAK TEKTİR, KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ İSE ÇOKTUR. FAKAT HEPSİ DE BATILDIR.” (Et-Tefsiru’1 Kur’ani’l Azim (İbn-i Kesir) C: 1, Sh: 312, Beyrut/1 969)
Evet, Küfrün Kömünizm’i, Sosyalizm’i, Kemalizmi, Kapitalizm’i, Faşizm’i, Hümanizm’i, Demokrasisi ve Laikliği vardır. Bunlar ve bunları destekleyenler zahirde ayrı görünebilirler. Ama beşerî sistem olma noktasında hepsi aynı ve batıldır. Çünkü her beşerî sistem, küfür gemisinin bir müşterisidir. 0 küfür gemisi ki, yelkeni şeytana açılan, gövdesi şirk, pusulası ilhad, hareket saati istikbar, molası fesad, ücreti ise fıtratı inkardır. Bu nedenle bir beşerî sistemin korkusundan, başka bir beşerî sistemin melanetlerini desteklemek ve sevmek; hem küfür, hem zulüm ve hem de ölümdür. Fahreddin-i Razi (Rh.a.) şöyle haykırıyor: “Şüphesiz hak bütün cihetlerde tektir. Batıl ise kendi içinde çoktur, hepsi de eğridir.” (Tefsir-i Kebir (Fahreddini Razi) C: 3, Sh: 382, İST/1308, Mt. Amr. Tb.) Esasen küfür; doğruluktan uzak ve hayat için kurulan bir tuzaktır.
Allah (c.c.) hayat mektebimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Şüphesiz benim Sırat-ı Müstakimim budur, hep ona uyun. Başka yollara tabi olmaym ki, sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte Allah köttilükten sakmasınız diye size bunları emretti.” (En’am Suresi 6/153) Dikkat edilirse ayet-i kerimede Batıl için “YOLLAR”, Hak için ise “YOL” geçmektedir. Çağımız müfessirlerinden M. Ali Sabunî şöyle diyor: “Yani Hakkın tek yolu vardır. Küfrün ise çok yolları vardır.” (Safvet-üt Teffasir (M. Ali Sabunî) C: 1, Sh: 433, Mekke/1976) Elmalılı M. Hamdi Yazır (Rh.a)’de şöyle diyor: “Herhangi bir hususta hak birdir, batıl çoktur.” (Hak Dini Kur’an Dili (M. Hamdi Yazır) C: 3, Sh: 2097, İST/ 1971) Görüldüğü gibi çeşitleri çok olan küfür insanları şaşırmakta ve aldatmaktadır. Kısacası bütün çeşitleriyle küfür, hem zulüm ve hem de ölümdür.