|
Oruç şifadır
Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de
farz kılındı. Umulur ki; korunursunuz..” (Bakara 183)
“Oruç tutunuz, şifa bulunuz”
“Sana vahyolunan kitabı güzel oku ve namazı kıl; sahih namaz,
fahşadan (edepsizlikten, fenalıktan ve aşırılıktan) nehyeder
(korur).” (Ankebut 45)
Bunlar, insanın hem ahiret, hem dünya selameti için vazedilmiş dinî,
ilahi uyarılardır.
Namazdan sonra oruç; bütün dinlerin büyük rükünlerinden, yani
esaslarındandır; bütün ümmetlere emredilen; nefse karşı yapılan
birer ibadet türüdür. Egonun, aşırı, hatta bazen makul isteklerine
karşı aktif ve pasif mücadele prensipleridir. Özellikle oruç, sonra
da namaz; nefs-i emare denilen hırsa, öfkeye, tüketmeye, cinsi
dürtülere, müskirata, madde bağımlılığına, magandalığa karşı
korunmayı, nefsi terbiye etmeyi öğrenme mektebidir.
Oruç; Ramazan’ı da Ramazan eden bir talim terbiye programıdır.
Biz orucu tutmaz isek; o On Bir Ayın Sultanı, Ramazan olmaz,
evimize, şehrimize konuk olmaz.
Oruç ayı; özellikle ölçüsüz yeme içmeye ve gerekli gereksiz cinsi
girişimlere ve dürtülere gem vurma; bedeni bu açıdan antrene etme
ayıdır.
Oruç ayı; yalama, yutma, yatma, uyuma, dalga geçme, tüketip
haylazlık etme, bencillik ve gıybet etme ayı değil; bilakis üretme,
verme, infak etme, diğerkam olma ve kendini her dakika ilahi huzurda
hissetme ayıdır. Oruç hem biyolojik organizmayı, hem de ruhu dik ve
uyanık tutma ayıdır.
Oruç ayı; gıybet, gevezelik yapma, maleyani konuşma değil; Kur’an
ile, kitap ile meşgul olma; Rabb’inden ve O’nun baş öğretmeninden,
Nebi’den (s.a) gelen mektupları okuma, tefakkuh (anlama) ve tefekkür
etme ayıdır.
Oruç ayı; kal’den (laftan) çok, hal ile amel etme ayıdır.
Mescidlerde, teravihlerde, iftarlarda Mü’minlerle, garip gureba ile,
komşularla buluşma, onlarla, özellikle muhtaçlarla hemhal olma
ayıdır. Sosyolojik ve psikolojik şifa dağıtım ayıdır.
Oruç ayı; her türlü müskirattan, menhiyattan, tezvirattan,
azgınlıktan, kavgadan, öfkeden, bedevilikten, magandalıktan beri
durma ayıdır.
Oruç ayı, dua ve itikaf, münacat, havf ve reca ayıdır; Rahman’ın
bereket çeşmelerinden sadece testileri değil, sarnıçları doldurma
ayıdır.
Oruç ayı itikaf ayıdır; insanın bir süreliğine, dünya meşgalesine
paydos deyip, mesaisini, dikkatini, gönlünü, Rahman’a müteveccih
kıldığı, O’nunla buluştuğu, kendini sadece O’na hasretmek için
herkesten tecrit ettiği, Kadir Gecesi’ni aradığı özel günlerdir.
İtikaf; Rasul-ü Zişan Efendimiz’in asla ihmal etmediği bir
sünnetidir; sünnet-i kifaye ibadetidir.
Oruç ayı; kulun bütün bu güzellikleri meleke haline getirip
melekleşme ayıdır.
Hekimlik açısından oruç; ruh ve bedende mevcut ve de ileride
olabilecek illet ve patolojilere karşı biyososyopsikolojik bir
terapi, bir reçetedir. İlaçlarda olduğu gibi, bazı maddeleri zorlu,
bazıları da tatlı, bir reçetedir. Çok susadığı halde kişinin dişini
sıkıp iftar anında müthiş ferahlaması ve sevinmesi gibi. Oruçta iki
sevinç vardır; birisi, iftarda destiden su içerken, diğeri de
ahirette Kevser’den su içerken. Her ikisi de şifadır.
Oruç ayı; dakikası altın olan bir piyasadır. Bu kadar yükte hafif,
pahada ağır olan bir piyasayı kaçırmak enayiliktir, gabiliktir...
Ha, biraz zor bir süreçtir oruç. Açlıkla, susuzlukla, nefisle
mücadele zordur. Ancak, Ramazan ayında ve özellikle bir Müslüman
topluluk veya cemaat içinde tutuluyor ise oruç; tek başınalıktan
çıkar; nefislere karşı, dayanışmalı, muhabbetli bir eylem birliğine
dönüşür. Oruçsuz bireylerde bile bir sosyal ve psikolojik
birliktelik oluşur.
Oruç ayı dışında kaza ve nafile gibi tek başına tutulan oruçlarda
ise bir yalnızlık, gurbetlik hissi oluşabilir; zorluk artar. Sanki
herkes yer, o bakar ve kıyamet ondan kopar. Elbette onun ecri de ona
göre olur. Ama en güzeli; İslâmî bir cemaat içinde oruç tutmaktır.
İslâm, bir cemaat dinidir. Yani birliktelik, çokluk içinde birlik,
toplumsallık söz konusudur. Sosyal, kamusal bir dindir. İslâmî bir
rükün olan Ramazan ve bayram günleri geldiğinde girmediği bir mekân
ve kamusal alan, hatta bir ev veya meyhane ve etkilemediği bir insan
var mıdır? Bu etkileşim pozitiftir.
İster Müslim, ister gayrimüslim olsun, Ramazan ayı geldi mi; herkes
ondan bir pay, bir ikram, bir esinti alır. Payını ya bir iftar
sonrasından, hayır niyetiyle komşudan uzatılan sıcak bir tabak
yemekten, ya canlanan ticaretinden, ya bayramından, ya bayram deyip
kapıya gelen ve el öpen çocukların coşku ve sevincinden, ya bir
oruçlunun hoşgörü ve gülümsemesinden alır. Velev ki; o dine karşı
olsa bile, illa ki pozitif bir şey alır ve hoşnut olur. Biraz aklı
ve izanı varsa kişinin; tefekkür eder ve en azından bir günahını,
bir kabahatini, mesela içkisini gizler, erteler veya terkeder.
Kendine acımıyorsa da, orucun melekleştirdiği insanlara saygıdan.
Bir önceki yazımda sigara ve içkiye karşı en etkin caydırıcı yöntem;
vergi ve fiyat artırımı demiştim. Ramazan ayına girince bir
üçüncüsünü hatırladım: Oruç! Evet oruç, hem bedenî, hem ruhî ve hem
de içtimai hastalık ve çıkmaz ile takıntılar için bir koruyucu
hekim, bir şifacı gibi, bir ömür boyu nefis kapılarını çalar; imdada
gelir. En çarpıcı örnek; sigara tiryakilerinin ve alkoliklerin
oruçta o meret maddeleri sürpriz şekilde terkedebilmeleri; ama
ilahi, ama içtimai, ama ailevi, ama üçünün birden güçlü müeyyidesi
ile; en azından ara verebilmeleri.
Çevre veya mahalle baskısı dedikleri bu ise; bize uyar. Eğer biz
hekimler; bir tiryakiye ve alkoliğe; sigara veya içkiyi yasak etsek;
çoğu delirium krizine girer. Ama ne hoştur ki; oruç ayı ve ortamı,
tiryakiyi de, sarhoşu da, serkeşi de, deliriumsuz iyi ediveriyor;
adeta melekleştiriyor. Hem de vizitesiz, ilaçsız.
“Oruç tutunuz, şifa bulunuz.”
“Yaratılmış kaplardan en şerlisi midedir.”
“Hastalıkların yarısı yemektendir.”
“Çok yemekten, çok uyumaktan, çok konuşmaktan Allah’a sığınırım”;
hadislerini anarak, orucun biyopsikolojik terapi gücüne bir göz
atalım:
1) OBEZİTE ve ŞİŞMANLIK: Son 30 yıldır, Afrika ve bazı Asya ülkeleri
dışındaki dünya, sel halinde aşırı tüketime koşuyor ve haliyle
kurbanlarını da veriyor. Lüks beyaz ve elektronik eşya, lüks ve
yüksek kalorili sınırsız gıda tüketimi bunlardan sadece birkaçı.
Dünya tarihinde ilk kez aşırı şişmanlık, yani aşırı beslenme
yüzünden çocuklar anne ve babalarından erken ölmeye başladılar.
Kalkınmış ülke insanlarının yarısı; orta kalkınmış Türkiye gibi
ülkelerde erkek nüfusunun % 25’i, kadın nüfusunun % 45’i aşırı veya
fazla kilolara bağlı yüksek kolesterol, şeker, koroner arter, beyin
damar tıkanıklığı ve kanser gibi yüksek kaloriye bağlı hastalıklarla
boğuşuyor; bu uğurda hadsiz para ve çaba sarfediyor. Halbuki sünnete
uygun oruca, yani koruyucu hekimimize başvursaydık; midemizin üçte
birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini havaya ayırmaya
alışsaydık; baştan şifa bulurduk. Yine de iş işten geçmiş değil.
Obezite ve şişmanlık illeti yakamıza yapışmışsa eğer; tedavisi
pekala oruç ile mümkün. İftar ve sahurda, açlık korkusundan
sıyrılıp, her gün yediğimizin yarısını veya becerebilirsek üçte
birini masada bırakıp diğerlerini bir fakire gönderirsek, yani bir
de sevap defteri açar isek.. O yediğimizin 20 dk. içinde nefsimizi
pekala tatmin ettiğini görürüz.
Orucun ilk 6-8 saati içinde son yemekten alınan kalori ile acıkmadan
günlük yaşam, özellikle meşguliyet sürdürülür. Akabinde birkaç
saatliğine açlık hissi ve bir miktar halsizlik başlar. Eğer
sabredilir; veya daha etkili bir yöntem olarak zihnî veya bedenî bir
meşguliyetle dikkat dağıtılırsa; karaciğerde yedekte bekletilen
glikojen depoları devreye sokulur, 200-300 kalori kazanım olur ve
açlık hemen hemen geçer. Peşinden yağ depoları devreye sokulur;
kişinin aktivitesi oranında endojen kalori elde edilir. Böylece
açlık etkisi ile lipoliz, yani yağ dokusu erimesi, yani kilo kaybı
başlar. Bu süre tedrici olarak uzadıkça, ağırlıklar atılmaya devam
eder. Bu süreci öğrenen organizma; örneğin üçte bir dolmaya alışan
mide; oruç ayı sonrasında da bu süreci, rahatlıkla devam ettirir,
dengeli ve de dinamik bir şekilde, ayda ortalama 5 kg. dengeli bir
kilo terki gayet mümkündür. Kişi, açlık ve halsizlik endişesi ile
yatarsa, fazlalıkların terki de yatar.
Buradaki ön şart, kişinin açlık ve işten kalma korkusu ile asla
fazla gıda almaması; önceki toplam tüketiminin en az yarısı altına
düşmesidir. Ne ki, böyle oruç tutan, sünnete riayet eden obez kişi
sayısı yok denecek kadar azdır. Sorun; irade sorunudur; Ramazan
geçince orucun, onun letaiflerinin unutulmasıdır.
2) MİDE VE BAĞIRSAK HASTALIKLARI: Gastriti tanımayan veya bir dönem
gastriti olmayan yok gibidir. Birinci sebebi, fazla gıda
tüketimidir, abur cubur yemektir. Normal yemelerde midenin asiti,
gıdayı ve bakterileri temizler. Özellikle Helico bacter pylori gibi
gastrit yapıcı mide bakterilerinin giderilebilmesi için, bunun ön
şartı midenin yarıdan fazlasının boş bırakılması ve acıkmadan
yememektir; veya acıkınca bir iki saat sabretmek, midenin bir müddet
boş kalması; hidroklorik asit ve pepsinojenin bakterileri yok
etmesidir. Bakterilerin kaynağı yemeklerdir. Çünkü yemek,
sebze-meyve ve meyveleri önceden sterilize etmek mümkün değildir.
Oysa ince bağırsaklar, böbrekler, damarlar, ciğerler steril kalmak
zorundadır. Midedeki asit, 12 parmak bağırsağındaki safra asidi ve
pankreasın alkali sıvıları; yediklerimizi sterilize eder. Değilse
bakteriler çoğalır ve gastrit, mide ülseri, enterit, yani bakteriel
ishaller oluşur. Daha önemlisi ömür boyu mide ve bağırsakları yoran
ve yiyen bakteri ile alkol, nihayet kansere yol açar.
Çare; oruca talimdir. Bedenin ve ruhun en iyi talim ve terbiyecisi
oruçtur. Az yersek o bizi taşır, çok yersek biz onu taşırız. Obez
bir kimse, sırtında her an 50 kg. çimento çuvalı ve 300 mg./dl.
kolesterol ve lipid taşır. Ama taşıyabilirse.
3) DAMAR HASTALIKLARI: Yüksek kalorili beslenmenin, sigara ve içki
tüketiminin, düzensiz yaşamanın en büyük zararı, kalp ve damar
üzerinedir. Yüksek kalori, tüketilmeyecek kaloridir. Tüketilmeyen
kalori, kanın lipid ve kolesterol yükünü artırmak, damarları
kolesterol tıkaçları ile daraltıp tıkatmak demektir. En sık tıkanan
damarlar, beyin ve kalp damarlarıdır. Maalesef ölüm ve felçlerin
birinci sebebi bunlardır.
Sünnete uygun yaşama, sünnete uygun çare; Mü’min tüketiciler için
bulunmaz fırsattır. Biz hekimlerin yaptıramadığını; ebedi kurtuluş
müjdecisi oruç benzeri ilahi rükün ve tavsiyeler; bunu yüksek oranda
yaptırma potansiyelini taşır. En ideal perhiz ayıdır. Perhiz, hemen
her hekimin, her hastalıkta emrettiği, disiplinli beslenmenin
adıdır. Ne perhiz, ne de oruç; açlık değil, mantıklı, lüzumlu,
disiplinli beslenmedir. Tıkınma hiç değildir.
Tebrikler sana ey oruç! Biz hekimlerin başaramadığını başardığın
için. Bizi tut! Hakim ve mütehakkimlere hakim ol. Hekimleri,
tiryakileri, edepsizleri, onlardan muzdarip müstedafları, katilleri,
sarhoşları, serkeşleri, müşrikleri ve de eşekleri tut ey Ramazan!
PROF. DR. NİHAT BENGİSÜ 4 Eylül 2009
Vakit |
|